O Roma’yı yakamadı benim de umrumda değildi zaten, kendisi yansa üzerine battaniye atacak halim kalmamıştı artık. Çünkü alışkındım, fethetme isteği ile gelip karşımda eli kolu bağlanan ilk hominid değildi.
Eteğimden çekiştirip duran bu adamları nasıl bir zamana denk getirip bu kadar yanlış seçebiliyordum, Tanrı kendine saklamaya devam ededursun cevabını, ben oynamıyorum artık; ona söyleyeceğim tek şey bu.
Bir anlamsızlık hüküm sürüyor topraklarımda uzundur. Ağlayamıyorum bir kere, acı çekmenin sarhoşluğu kalmadı. Nazan Öncel bile dinlemiyorum artık, nerede kaldı yas tutmak. Yaş almak böyle bir şey olsa gerek anlıyor insan, çünkü kimse aratmıyor aslında kimseyi, ne gelen gideni ne giden geleni. Sen akıllanana kadar aynı sınava tabi tutuyor sadece hayat seni…
Beşiktaş’ta birbirimizi yeterince duyamayacağımız kadar yakın oturduğumuz hoparlörün altında bi kaç tek attıktan sonra köşede muhtemelen bir daha görmeyeceğim yeni favori arkadaşıyla vedalaştık, usul usul yürüdük sokağın içine. Her şey aynıydı biz hariç. Bir varmıştık bir yok işte.
O da herkes gibiydi. Onlarda onun gibiydi. Gibiydi onlar ve o.
Bana bir çorba ver hancı, her zamankinden olmasın.
Birde selam söyle bütün aşklarıma ya da boşver, sahi kimdi onlar?